Vakanüvis’in kaleminden ‘Asr-ı Saadet’te belediyecilik’

Posted by

Özel İçerik

Türkiye, yerel yönetimlerde seçimini yaptı.

Beş yıl süresince şehir ve ilçeleri yönetecek belediye başkanları seçildi.

Hazır; belediyeler ve belediye başkanlıkları bu kadar gündemde ve aylardan da Ramazan iken; İslam’ın ilk devirlerindeki yerel yönetimin bugünkü fonksiyonlarına yakın kurum ve hizmetlere bir göz atalım.

Vurgulamak gerekir ki, dönemin anlayış ve uygulamalarında, bugünkü yerel yönetim sorunlarına ışık tutabilecek pek çok “hikmetli detay” da var.

Hz. Peygamber’den yatay mimarî uyarısı

Kur’an-ı Kerim’in muhtelif ayetlerinde yer alan; insanlar arasındaki günlük hayata ilişkin ideal ilişkilerin tarifi, yönetici ve yönetilenlerde bulunması beklenen vasıfların sıralanması, tabiatı ve çevreyi iyileştirici hükümler, temizlik ve tertibe dair emirler ile benzeri hükümlerin tamamı, İslam’ın ilk yıllarındaki beledî uygulamalar için de kavramsal bir çerçeve sunmaktaydı.

Peygamber Efendimiz (sav) de pek çok söz ve fiiliyle ideal bir şehir ortamı ve çevreye uyumlu bir düzen için gerekenleri ortaya koymuştu.

Resulullah’ın fiil, emir, tavsiyeleri arasında, temizlik, çevre düzenlemesi ve yapılaşmayla ilgili şunlar vardı: Gelip geçenleri rahatsız edecek maddeleri yoldan uzaklaştırmanın gerekliliği, yatay mimarîye önem verilerek binaların yüksek yapılmaması, komşunun binasının güneşine, rüzgârına ve görüntüsüne mani olunmaması, evlerin güvenli ve ferah inşa edilmesi.

Bugünkü tabiriyle çevre konusunda da çok duyarlı olan Peygamber Efendimiz, bu doğrultuda; çocukların toprakla, yeşillikle barışık yetiştirilmesini tavsiye etmiş, boş arazi ve bahçelerin mamur edilmesine önayak olmuş, her vesileyle ağaç dikilmesini isteyip, ağaç kesmede zaruret varsa yerine mutlaka bir fidan dikme şartı getirmişti.

Hz. Peygamber ayrıca, Kurban Bayramları ile başka vesilelerle kurban kestiğinde bunu, kesim için düzenlenmiş özel yerlerde yapar, herkesin de böyle yapmasını isterdi.

Fahiş fiyat ve stokçuluğa yasak, küçük üreticiye koruma

İslam Peygamberi, modern belediyecilik sisteminin, bugün her birini uygulamaya ve uygulatmaya çalıştığı başka pek çok esas için de hükümler getirmişti. Bu çerçevede; stokçuluğa ağır cezalar uygulanmış, fahiş fiyatla ürün ve mal satışı yapılmaması için sıkı denetimler getirilmişti.

Piyasa şartlarının, kimseyi mağdur etmeden kendi doğal dinamikleriyle oluşması ilkesini benimseyen Resulullah, öncelikle bir pazar yeri kurulması için harekete geçmiş, bunun için bir arazi satın alıp vakfetmişti. Tüketicinin de üreticinin de zarara uğramamasını dikkate alan önlemler de geliştiren Hz. Peygamber, pazarlık kızıştırmayı yasaklamış, adaletli bir vergi politikası uygulamış, zaruret olmadıkça yeni vergi koyma yoluna gitmemişti.

Ayrıca, çevre kabilelerden gelenlerin ürünlerinin, pazardaki fiyatlar daha öğrenilemeden simsarlar tarafından ucuza kapatılmasına yönelik şikâyetler artınca, sırf bu durum için özel bir ekip görevlendirip, köylülerin bilgilendirilmesi sağlamış, simsarların pazar haricinde alım yapmasını da yasaklamıştı. Hz. Peygamber’in bütün bu kavlî ve fiili sünnetleri, bugün için de ideal bir yerel yönetimin olmazsa olmaz konuları arasında yer almaktaydı.

İlk yerel yönetim Medine’de kurulmuştu

İslam’ın zuhur etmesi, peşi sıra yayılması, Müslüman kitlenin toplumsal ihtiyaçlara yönelik kendi kurumlarını oluşturması gerekliliğini de gündeme getirmişti. Asr-ı Saadet dönemindeki genel yaklaşımın, “her ne yapılacaksa Kur’an ve Sünnet ışığında yapılması” ilkesi doğrultusunda olması, ortaya çıkan yeni toplumsal kurumların da bu anlayışla oluşturulmasına katkı sağlıyordu.

Hicret sonrası Medine’de ortaya çıkan kurumlar, tam olarak bugünkü anlamda olmasa da birçok fonksiyonuyla günümüz yerel yönetimlerinin işlevini de görmekteydi. Bu dönemde, şehir (Medine) idaresi, güvenlik, alt yapı tesislerinin inşası ile muhtelif toplum hizmetleri için yapılanmalar başlamıştı. Müslümanların ilk mabedi olan Mescid-i Nebevî’nin yapımıyla çevresinde de kamusal kurumlar toplanmaktaydı.

Burası sadece ibadet edilen bir yer değildi, aynı zamanda Müslümanların sosyal ve siyasi hayatının odağı, toplumsal buluşma yeri ve şehrin / devletin idare merkeziydi. Burada ilk olarak, emniyet işlerini görmek üzere “Şurta” kurulmuştu. “Sâhibu’şşurta” unvanlı bir idareci, yardımcılarıyla birlikte şehirde asayişi sağlıyordu. Şurta teşkilatının ilgilendiği konular arasında, pazar ve panayırlardaki alışverişlerin güvenli bir şekilde yapılmasını sağlamak da vardı.

Belediye işlerini Muhtesip yürütüyordu

Medine’deki ekonomik faaliyetlerin düzenlenmesi, alım ve satımların düzgünce yapılması, hileli ya da ayıplı mal ve hizmetlerin engellenmesi için kurulan ve bu yönüyle Şurta’dan farklı olarak belediye hizmetlerine yoğunlaşan kurum ise “Muhtesiplik”ti. Bu kuruma, “Hispe Teşkilatı” da deniyordu.

Muhtesipler; Kur’an ve Sünnet’ten süzülüp, hayata geçmesi amaçlanan kuralların denetimini yapıyorlardı. Süreçte, Medine’de Sukul isimli ilk pazar kurulmuş, burada İslam tarihindeki ilk muhtesip Semrâ bint Nüheyk isimli bir hanım sahabe görev yapmıştı.

Semra binti Nüheyk, pazarları dolaşıyor, “emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker” (iyiliği emretme, kötülükten men etme) ilkesi çerçevesinde, insanları ticaret ahlâkına uygun davranmaya teşvik ediyor, uymayanlara ise elindeki kırbaçla caydırıcı tedbirler uyguluyordu.

Küfsüz hububat, su katılmamış süt, yeminsiz alışveriş

Sonraki yıllarda teşkilat geliştikçe gerek Mekke, gerekse de diğer İslam beldelerinde, uzman ve itibarlı isimler, pazarlara giderek sistemin sağlıklı yürümesini sağlamaya başlamışlardı. Sütlere su karıştırılıp karıştırılmadığının belirlenmesi, meyvelerin ham, hububatın küflü satılmamasının temini, yeminle satış yapılmaması, malların abartılı övülmemesi, ölçü ve tartıların tam olarak kullanılması gibi hususlarda tek yetkili Muhtesiplerdi.

Devrin ticarî faaliyetlerine hâkim olan bir anlayış da “semahat”tı. Semahat, iyilik, cömertlik, kolaylaştırıcı olma anlamlarına geliyordu. Peygamber Efendimiz de, görevlendirdiği Muhtesipler de halkı, alışverişlerinde semahat ilkesine uygun davranma konusunda ikâz ederlerdi.

İlerleyen yıllarda İslam devleti büyüyüp genişledikçe Kadılık kurumu oluşmuş, kolluk ile adlî konulardaki tek yetkili olan kadı, aynı zamanda belediye hizmetlerinden de sorumlu kılınmıştı. Bilahare fethedilen bölgelere valiler atanmaya başlayınca; kadıyla birlikte bölgedeki bu iki en üst düzey kamu görevlisi; halkın huzur, emniyet ve asayişinin sağlanması, çarşı – pazarın selameti ile yol, köprü, su tesisatı ve kamu binalarının yapılıp, beldelerin topyekûn imar edilmesinden de sorumlu olmuşlardı.

Kaynalar

– Doç. Dr. M. Hanefi Palabıyık, “İslam’ın İlk Yıllarında Emniyet ve Asayiş İşleri”, Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Dergisi, S 6, 2005

– Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akyüz, “Çevre Dostu Bir Peygamber: Hz. Muhammed”, Uluslararası Diller Dergisi, Kış 2014

– Dr. Hakan Kalkavan “Medine Pazarı Perspektifinde Muhtesib ve Agoranomos Karşılaştırması”, Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, C 1, S 1, 2018

– Metin Yılmaz, “Semra bint Nüheyk Maddesi”, TDV İslam Ansiklopedisi

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir